Futbol Filmleri 12

Bir liberali (özür dilerim küfürlü ifade kullandım!) nasıl tarif edebiliriz? Evinde tütsü yakan kişi şeklinde mi? Organik ürünler satan mağazalara gidip kazıklanan kişi şeklinde mi? Hayır, bu şekilde değil. Bize göre liberal insanı, olguları içeriğiyle değil biçimiyle değerlendirendir. Örneğin, ona göre insanların özgür düşünce gelişimini (?) takmayan sosyalizm, futbola propaganda amaçlı özel önem vermiştir, dolayısıyla Allah onun belasını versindir.
Bu bakış açısına sahip bir film var. Aslında bir televizyon belgeseli. BBC’nin yayınladığı “Futbol ve Komünizm” adlı filmden bahsediyoruz. Filmin yönetmeni bilmem kim, filmin çekim tarihi de bilmem kaç.
Filmin yönetmeni aslında belli. Yüzyıllardır insanlığa sömürü, baskı ve ölümü dayatan kapitalist-emperyalist blok. En önemli aktörünün ABD olduğu ölüm makinesi. Bunlar utanmadan sıkılmadan, reel sosyalizm deneyimlerinde toplum üzerinde baskı olduğunu belgesellerle, filmlerle, romanlarla anlatmaya çalışıyorlar.
Önce şu klasik Marksist önermeyle başlamalıyız. İktidarda olan sınıf, üstyapı kurumlarına da toplumun düşünce dünyasına da hâkimdir. Onları belirler, şekillendirir. Liberallik burada çukurundan ortaya çıkar işte. Herhangi bir siyasi, toplumsal eylemi “kimin için, ne için” diye değerlendirmeliyiz en başta. Dolayısıyla bizler sosyalizmin, toplumsal düzene politik girdiler yapmasından dehşete kapılmayız. Bunun başarıldığı oranda güneşli, güzel günlerin geleceğini biliriz.
Reel sosyalizm deneyimlerinde her şeyin dört dörtlük olduğunu iddia etmiyoruz. Bazı zorluklar, zorlamalar, aşırılıklar olmuştur. Bunu ancak bizler tartışabiliriz. Deneyim olması açısından. Şer makinesi kapitalist-emperyalist bloğun, burada fikir beyan etmesi ve de yargılamada bulunması kabul edilebilir bir şey değildir. Her şey dört dörtlük değildi derken şunu da eklemeliyiz: Bugün yaşadığımız dünyadan, AKP vahşi kapitalizminden örneğin, her şey bin kat daha iyiydi. Kimse ilahi dinletilen bitkilerin daha hızlı büyüdüğünü üfürmüyordu “Doğu Bloğu” ülkelerinde.
    
Belgesel, vurmaya Sovyetler Birliği’nden başlıyor. Dinamo Moskova’nın “polisin” takımı, CSKA Moskova’nın “ordunun” takımı, Spartak Moskova’nın “halkın” takımı olduğunu iddia ediyor. Liberalliğin doruk noktası. Dip noktası demeliyiz aslında. Sovyetler’deki ordunun ve polisin kime ait olduğunu, kimin tarihsel çıkarlarına göre hareket ettiğini es geçiyor.
Anti-komünizmin en çok ilgi gösterdiği tarihsel kesitten biri olarak, Almanya Demokratik Cumhuriyeti’ne uğramaması düşünülemezdi. Orada da birileri, Berlin Duvarı’nın kenarından diğer yakadaki stadyumdan maç dinliyorlarmış. Özgür değillermiş. Mekdanılds, livays, kredi kartı, paralı eğitim özgürlüklerine hasretlermiş. “Doğu Almanya’da” zorunlu ihtiyaçlar bedavaymış ama futbolculara ideolojik propaganda yapılıyormuş.
Hepsini geçiniz! Palavrayla karışık saçmalıktan başka bir şey değil bu film. Ayrıca en başta yaklaşım masum değil. Anti-komünizmi oldukça estetik ve yaratıcı şekilde yapanlardan da beş, altı sınıf aşağıda. Bu vampirlere bir de kötü haberimiz var. İşçi sınıfını özgürleştirmek isteyenler, iktidara geldiklerinde, sınıfı en çok baskılayan aygıtlardan olan futbol ve sinemanın temizlenmesine “özel önem” verecekler.  
Bu yazı Alman Demokratik Cumhuriyeti, Alman futbolu, anti-komünizm, CSKA Moskova, Dinamo Moskova, endüstriyel futbol, Futbol, Futbol Filmleri, liberalizm, Lokomotif Moskova, Sovyetler Birliği, Spartak Moskova kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.