Kafka’nın “Duruşma”sından Çetin Altan’ın “Viski”sine

Rezil Köpek: Bakın değerli işçiler, emekçiler. Hak! Hukuk! Adalet! Özgürlük…

Adamın Biri: Allah’tan bahset.

Diğer Bir Adam: Allah’tan bahset.

Bütün Adamlar: Allah’tan bahset.

Başka Bir Adam: Al sana, rezil köpek!

(Linç ederler…)

Çetin Altan’ın “Viski” adlı romanı böyle başlıyor. Tam da “Kafkaesk” bir roman/film gibi…

Çetin Altan’ın okuduğum kitaplarının sayısı, okuduğum köşe yazısından fazladır… Gerçekten… 1952 yılında Hür Ses adlı kurumda köşe yazarlığına başlayan Çetin Altan, öldüğü 2015 yılına kadar bu işi sürdürmüş… 63 sene köşe yazmış bir insan… Büyük ihtimalle dünya rekoru ondadır. Fakat (GO) ben kendisinden bir tane bile köşe yazısı okumuş değilimdir. Köşe yazısı okumayı hiç sevmem. Anlık siyasetle ilgilenmem. Oysa liseye giderken kendisinin “Ben Milletvekili İken” adlı kitabını okumuştum. Tabii liseye giden herkes gibi ben de bir sığırdım ve hiçbir şey anlamamıştım. “Viski”yi de okuyunca kendisinin iki kitabını okumuş oldum. Yarın falan, “Hakkari’de Bir Mevsim” adlı okuduğum hiçbir şeye benzemeyen şeyi bitirince “Büyük Gözaltı”na başlayacağım. Yaptığım araştırmalara göre orada da Kafkaesk bir evren var.

O halde Çetin Altan’ın romanlarında Kafkaesk unsurlar sıkça kullanılıyor diyebiliriz.

Nedir bunlar? Özellikle “Duruşma” (bazı çevirilerde “Dava” diye geçer) romanında olduğu gibi, kahramanımız (erkek) ani bir şekilde kapana sıkışmış gibi hisseder kendisini. Yeryüzündeki bütün kişi ve kurumlar kendisine “karşıdır”. Ailesi bile (“Dönüşüm”) kendisine sırt çevirmiştir. Özellikle otorite sahibi unsurlar ve  onların küçük taşeronları kahramanımıza hayatı zindan eder. İngilizce “turmoil” diye bir kelime vardır. Sözlükte karşılığı olarak “ateşten gömlek” yazar. Pardon “ordeal” kelimesiyle karıştırdım. Ordeal yani ateşten gömlek, büyük sıkıntı… Turmoil yani kargaşa… İkisinin toplamı işte. Cendere de denilebilir. Otorite sahibi kişi, kurum ve kuruluşlar bütün küçük taşeronlarıyla (kadınlar da bu gruba girer) kahramanımızı “ordeal”a iter. Ve (GO) bu itiş alabildiğine absürttür. Akıl ve mantık sınırları zorlanır. Saçmalıklar normale dönmüştür. Bir an bile tebessüm ettirmemesine rağmen bu saçmalıklar kahramanımızı oradan oraya umutsuz ve çıkışsız bir şekilde savurur. Zordur Kafka romanlarını okumak. Odaklanmak zordur. Okuyucunun olan bitene sinirlenmeyip sakince gözlem yapması gerekir. Çoğu okuyucu yılar.

Çetin Altan’ın “Viski” romanına dönelim. Kahramanımız “Rezil Köpek” romanın başında belaya bulaşır. Scorsese’nin “After Hours” filmini ansıyorum (GE). Aynı o filmde olduğu gibi, dakikasında büyük sıkıntının ortasında buluyor kahramanımız kendisini. Tabii bu roman esasında solcu aydını ele alıyor. Bir bakıma onun “ordeal”ını gözlemliyoruz. Onların özgürlüğü için kendisini adayan solcu aydınımız, bizzat işçiler tarafından “Rezil Köpek” diye adlandırılıyor ve linç ediliyor. Allah’tan bahsetmesi isteniyor. Yalan mı? “İşçiler faşisttir!” demişti Halil Selim. Örgütlü olarak hareket etme yeteneğinden yoksundurlar ve kıyamete kadar yoksun kalacaklardır ama faşist yapıların, Kürt ve Alevi olmayan işçileri galeyana getirmeleri çok da zor değildir. Bunların iki gramlık siyasi bilinçleri faşist yapıların üç gramlık siyasetleriyle uyumludur.

Akıllara “Tutunamayanlar” geliyor. Orada da aydın ele alınıyor. Solculuğu çok baskın değil. Aydın yani belirli bir estetik düzeyi, kültürel birikimi, entelektüel faaliyetlere girebilme yetisi, okumuşluğu, yazmışlığı olan insanlar işte. Bunların sol siyasetle fazla haşır neşir olanlarına solcu aydın denir. Solcu olsun olmasın her aydının sokaktaki vatandaşla (homo ortalamus) arasında uçurum vardır. Olmak zorundadır. Aksi düşünülemez. Yokmuş gibi davranılıyorsa aydın numara yapıyor demektir. “Tutunamayanlar”ın aydını Kafkaesk evrenin ani gelişen aşırılıklarına fazla maruz kalmasa da, mizahi yanı daha yoğun olsa da Rezil Köpek’ten belli açılardan ayrılıyor. Bir kere Rezil Köpek için büsbütün umutsuz, mizantropik falan diyemeyiz. Oktay Cengiz’den duyduğuma göre Çetin Altan’ın “Enseyi karartmayın.” şeklinde bir demeci varmış. Rezil Köpek de öyle düşünüyordur herhalde. Bütün umut kırıcı şeylere rağmen bir tutunamayan gibi insanlığa sövmüyor. Bu arada “Tutunamayanlar”ın ne kadar muhteşem bir roman olduğunu düşündüğümü de tekrar belirteyim. İkisi arasında bir yerdeyim, insanlıktan (kendi yüceliğine bakarak) çok umutlu değilim ama ona sövecek kadar da hayatı ciddiye almıyorum. Geçen okuduğum bir makaleye göre insan nüfusunun 100 sene sonra yarıya inecekmiş. o zamana kadar müthiş bir ilerleme olur ve o zaman da her şey çözülür işte…

BUKOWSKİ EVRENİ

Charles Bukowski ile ilgili bir iki karikatür dışında hiçbir şey bilmiyorum. Onun “Woman” adlı kitabını okuyacağım yakında. Duyduklarımdan çıkardığım, “Viski” ile bu roman arasında bir ortaklık var. Birçok romanda benim “Anadolu cinselliği” adını taktığı şeyi gördük. “Yılanların Öcü” romanındaki muhtar karakterine göre köylünün bir numaralı meşgalesi “çataşmaktır”. Bunu “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanı yazımda ben de ileri sürmüştüm. Anadolu köylüsü “skandal” “çataşmayı” da çok yapar. Peki, Bukowski karakterleri veya Rezil Köpek’in Beyoğlu, Şişli günümüzün Kadıköy, Beşiktaş çevresi… Bunlar da “çataşır”. Suçtur anlamında demiyorum. Zaten çataşmak üzerindeki baskılar, tabular başımıza gelen belaların müsebbibi. Herkes şerefiyle, onuruyla, kimseyi rahatsız etmeden çataşsın… Çataşmak bir tabu olmaktan çıksın, o zaman bu tacizler, tecavüzler makul seviyelere iner. Rezil Köpek ve çevresinin nasıl da bu işler peşinde olduğunu görüyoruz. Köylü piç Duran ile zırtlak Emine’nin kadar olmasa da Rezil Köpek çevresinin de acıklı hikâyeleri mevcuttur. Okumadığım “Woman” romanında da benzer bir durum olduğunu tahmin ediyorum.

Viskiyi içiniz. Viski çok güzeldir. Mideye indirilen ilk andan itibaren adrenalin salgılatmaya başlar…        

Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş ve ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.