Vedat Türkali’nin “Tek Kişilik Ölüm” adlı demi-romanını okudum. Demi-roman (demi, Latince yarım demek) diyorum çünkü bu kitabın yarısı her zamanki gibi roman yazmak için yazılmış ama diğer yarısı başka bir amaç için yazılmış. İlk yarısı her zamanki gibi çok iyiydi. Vedat Türkali sıçsa okurum. Adam bu dünyaya “iç dünyaya dalmak için” gelmiş resmen. Ondan iyisi zor bulunur. İkinci yarısı ise baştan sonra bir iç dökme seansı. Neyle ilgili? TKP ile ilgili. Tarihsel, yeraltı TKP’si. O zamanlar Twitter Flood’u olmadığından dolayı yazar içindekileri dökmek için roman yazma yoluna gitmiş. Ama ne iç dökme! O TKP’nin bütün önemli isimlerinin yanlışlıklarını, ahmaklıklarını, hayınlıklarını anlatıyor. Bel altı pek vurmuyor. Bir tek Zeki Baştımar’ın Sevim Tarı’ya yürüdüğünü yazıyor. Bütün bunlar doğru mu değil mi bilmiyorum. Konuyla ilgili ilgisi ve bilgisi olmayanların pek ilgi duyacağı bir kitap değil. Bana bir şeyleri anımsattı bu kitap:
A- Devrim yapma hülyasına kapılan insanlar normal insan değillerdir.
B- O illegal topluluk çoğunlukla büyükşehirlerin orta sınıflarından oluşan küçük bir topluluk oldukları ve herhangi bir başarı şansına sahip olmadıkları için bu insanların birbirlerine sarmamaları imkansızdı.
C- Normal tip olan emekçiler devrime ilgi duyarlarsa gerçekten şaşırırım.
D- Erkekler için diğer erkekler üzerinde söz sahibi olmaktan daha keyif verici bir şey yoktur.
E- İşkencede konuşmak üzerine herkes iyice bir düşünmeli.
F- Stalin’in Hitler’i ve Beyazları yenerken, hiçbir sevimsiz iş yapmamış olmasını beklemek tutarsızlıktır.
G- SSCB, Almanya’dan gelmeyen dünya devriminin TR’den gelmeyeceğini biliyordu.
H- Büyük ve önemli siyasal mücadeleleri verenler gerektiğinde insan öldürülebileceğini çok iyi bilirler.
J- 70’li yıllarda Türkiye’deki sol yükseliş bazı insanların saygıdeğer emeğine rağmen yeterince politik bir temel oluşturamamış ve neredeyse bir moda boyutunda kalmıştır.
Romanda en çok hırpaladığı üç TKP’liyi görüyoruz. Sırayla Laz İsmail, Zeki Baştımar ve Reşat Fuat Baraner… En çok hakareti Laz İsmail (Bilen) görüyor. Onunla ilgili yazılmış şeyler yenilir, yutulur türden değil. Sonra Zeki Baştımar geliyor. Bu ikisi genel sekreterlik yapmışlar. Zeki Baştımar’ın özellikle poliste verdiği bilgilerden çok bahsediliyor. Reşat Fuat Baraner bildiğim kadarıyla genel sekreterlik yapmadı. Atatürk’ün teyzesinin oğludur. Buna rağmen hem de Atatürk yaşıyorken işkence görmekten kurtulamamıştır. O da epeyce kalaylanıyor. Dediğim gibi bu yazılanların ne gerçek ne de yalan olduğunu bilebiliriz. Vedat Türkali de 1950’den önceki o 200 orta sınıftan biriydi sonuçta. Bana göre bir gizli devrimci örgüte en son alınması gereken kişi roman yazarıdır. Yani ülkü ocakları başkanı bile ondan sonra gelir. Devrimci örgüte fazla sorgulama yapmadan enerjik bir şekilde çalışacak adam lazımdır. Bu da (başarılı) roman yazarının başaramayacağı bir şeydir. Durur, karar alan şefi gözlemler, onun iç dünyasına girer. Sonra karar elde patlayınca yerinde duramaz ve mekanizmaya zarar verir. Örgütün kapısının içeriye sokmamak lazım (başarılı) roman yazarını…