Top 13 Futbol Filmi

424927_o210c.jpg

Bir zamanlar günlük bir gazete haftalık futbol yazıları yazardım…

İlk zamanlar, editör bana star muamelesi yapardı. Sonra katakulliye getirilip el çektirildim/kovuldum. “Yılmaz Elver” kod adıyla yazdığım yazılarda, bir hafta, futbol üzerine genel bir yazı; sonraki hafta da “Futbol Filmleri” başlıklı bir yazı yazardım. Şimdi baktım da bu serinin 23 yazısı var. Bu yazıları biraz esnafça yazardım. Seriyi devam ettirmek adına bazen iyi olmayan filmleri veya futbola şöyle bir değinip, geçinen filmleri yazdığım da olmuştu. Bunlardan 13 tanesini izlemeye değer buldum ve tanıtmak istiyorum.

Sinema eleştirmeni Tunca Arslan’ın “Futbol ve Sinema” adlı bir kitabı vardır. Filmleri seçerken bu kitaptan yararlanmıştım ancak kitap 2003 tarihli. Bu tarihten sonra, listeden de görüleceği üzere güçlü futbol filmleri çekildi.

Futbol filmi ne demek? Futbolun, futbolcuların, futbol tutkusunun önemli bir tema olarak ele alındığı filmleri kast ediyorum. Yoksa şöyle bir değinen çok film var.

13- Ya Ya Ya Şa Şa Şa, Ümit Efekan, 1985.

İlyas Salman’la ilgili yazımda bu filmden alınan bir kepsi kullanmıştım. Çok severim. Listedeki tek Türk filmi bu. “Dar Alanda Kısa Paslaşmaları” zayıf bir film olarak görüyorum. Bir İlyas Salman filmi, İS filmi olmak zorundadır ancak bu filmde futbolu etraflıca işlenen bir tema olarak görüyoruz. O yılların “sorunlu starları” günümüzde olabilemez bence. Her şey çok değişti. Artık bir alemci futbolcu bırakın maça çıkmayı, neredeyse antrenmana bile çıkamaz. Yerine gelecek beş yüz kişi de hazırda bekliyordur. O yüzden filmi bir laboratuar çalışması olarak izleyebiliriz.

12- Gol Üçlemesi.

2005, 2007, 2009 yıllarında farklı yönetmenlerle çekilmiş olan bu film, bir proje olarak başladı. Bir futbolcunun gittiği takımlarda yaşadıkları, gerçek futbolcuların “cameo”larıyla anlatılacaktı. Oldu da. Serinin birinci filmi başarılıydı, diğerleri oldukça zayıf filmler oldu. Çekilmiş için çekilmiş izlenimi yarattı izleyicide. İlk filmde Meksikalı göçmen Santiago Munez’in hareketli yaşamı ve Newcastle United’da zirveye varan futbol kariyeri izlemeye değer. Diğerlerini at gitsin!

11- “O que e isso, companheiro?/Merhaba Yoldaş”, Bruno Barreto, 1997.

1960’ların sonlarında Brezilya’da geçen bu filmde, futbol önemli bir tema değil. Ondan daha önemli olarak MR8 adlı sol “terör” örgütünün, o yılların askeri diktatörlüğüne karşı giriştiği mücadele ele alınıyor. Militanlar arasındaki ilişkiler, militanların kaçırdığı Amerikan büyükelçisiyle militanların çelişkileri seyirciye sunuluyor. Maracana Stadyumu’nda oynanan bir milli maçın kitleler üzerindeki etkisi ve bu etkinin politik mücadeleye düşündürdükleri ve yaptırdıklarına bir bakın…

10- Rudo y Cursi, Carlos Cauron, 2008.

Meksikalı iki fırlama kardeşin aptallıkta birbirleriyle yarışmaları ve iyi oldukları tek iş olan futboldan ekmek yemeye çalışmaları üzerine eğlenceli, kıvrak, dinamik bir film. Dolandırıcı filmlerine bayılırım.

9- “Bend It Like Beckham/Hayatımın Çalımı: Beckham”, Gurinder Chadha, 2002.

Hindistanlı yönetmenin İngiltere’de çektiği film, futbol oynama tutkusu dayanılmaz olan Hintli kızın alt etmek zorunda olduğu toplumsal baskıların üzerinden gelmesini ele alan iyi bir eğlencelik. Bu filmi öğrencilere çok izletmişimdir ve beğenilmesi garantidir. Sinemaya “sürükleyici” film arayışıyla yaklaşanlar varsa kaçırmasınlar derim.

8- “Divine Intervention / Kutsal Direniş”, Elia Suleiman, 2002.

Film, futbolu temel bir tema olarak ele almasa da izlenmeyi hak ediyor. Devrimci/namuslu Ortadoğu sineması diye bir şey varsa, bu filmi oranın en tepelerine bir yerlerine rahatlıkla koyabiliriz. “Hayat devam ediyor.” diyebiliyor muyuz her şeye rağmen? Diyebiliyorsak veya demek istiyorsak bu filmi izleyelim derim. 2002 Dünya Kupası oynanırken Filistin’de İsrail emperyalizminin zalimliği ve karşısında halkın yaratıcılıkla dolu gündelik hayatı…

7- “Two Half-Times in Hell/Cehennemde İki Devre”, Zoltan Fabri, 1961.

En iyi futbol filmi hangisidir? Bu soruya cevap arayan anketler sağda, solda mevcuttur. Bu listelerde iki filmin sıkça kendilerine yer bulabildiklerini görüyoruz. Bunlardan biri Amerikan yapımı “Escape to Victory/Zafere Kaçış” (1981) diğeri de Macar yapımı “Two Half-Times in Hell/Cehennemde İki Devre”dir (1963). Egemen sinema dünyanın çeşitli yerlerinde çekilen nitelikli filmleri, Amerikalılar alt yazı okuma tembeli oldukları için, kendi diline ve ideolojisine uyarlayarak yeniden çeker. “Zafere Kaçış”ı da “Cehennemde İki Devre”nin bire bir yeniden çevrimi değil ama bir tür asalağı olarak değerlendirebiliriz. Bu filmler 9 Ağustos 1942’de Ukrayna’nın Kiew şehrinde yapılan bir maçtan esinlenerek çekilmişlerdir.

Sovyet vatandaşlarının “Anayurt Savunması” adını verdikleri 2. Dünya Savaşı esnasında, faşistlerin işgal ettiği Kiew kentinde bazı eski Dinamo Kiewli tutsak futbolcuların oluşturduğu bir takım ortaya çıkar. FC Start adındaki bu takım yine bazı toplama takımlar karşısında seri galibiyetler almaya başlar ve Kiew halkına moral verir ama -kıyamam- faşistler de insandır ve onların da morale ihtiyacı vardır. Nazi subaylarından oluşan bir futbol takımı Start’ın karşısına dikilir. Yenilmeleri konusunda aldıkları uyarıya rağmen maçı kazanan komünistler bu galibiyetin bedelini hayatlarıyla öderler. İşte bu iki film bu olaydan esinlenerek çekilmiştir. Daha doğrusu “Cehennemde İki Devre” bu olaydan esinlenerek çekilmiştir, “Zafer Kaçış” ise “Cehennemde İki Devre”den esinlenip üstüne para kazanmak bir de ideoloji pompalamak istemiştir.

“Cehennemde İki Devre”, sosyalizmin yaratıcılığı öldürdüğünü üfleyen kişilere izlettirilmesi gereken nice başyapıttan biridir. Destansı bir havası, olağanüstü bir sinematografisi ve dürüst bir bakış açısı vardır. Birinci filmin eksik kaldığı şey olan gerçek olayın ruhunu yansıtmanın hakkından gelebildiği gibi üstüne bir de o ruhu çağırır. Filmi izlerken o ruhu yanı başınızda hissediyorsunuz. Basit bir futbol maçının halklar için ve halk düşmanları için ne anlama gelebileceğini şaşırarak anlıyorsunuz. “Ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik!” diye bağıran taraftarlar geliyor aklınıza. Bir insanın nasıl da gerçek anlamda “ölümüne” top oynayabildiğini görüyorsunuz. Aynı kampın iki ayrı tetikçisi olan endüstriyel futbol ve egemen sinema arasındaki kirli bağı teşhis edebiliyorsunuz.

6- “Green Street Hooligans / Holiganlar”, Lexi Alexander, 2005.

Bu film sayesinde dünyada West Ham United ve FC Millwall arasındaki rekabetten daha büyük bir rekabet olmadığını öğreniyoruz. Londra’ya Amerika’dan gelen Matt’in bu çatışmanın tam göbeğine düşmesi ve bir kişilik hesaplaşması içine girmesini izliyoruz. Çok başarılı bir film. Sonra çekilen devam filminden ise uzak durun.

5- “Offside”, Jafar Panahi, 2006.

Ünlü halk aydını KT İran sinemasını da keşfetti ama nedense Jafar Panahi’ye ısınamadı. Kendisinin en dinamik filmlerinden biri de “Offside”dır. Futbol tutkunuyla baş edemeyen İranlı bir genç kadın, kendisine yasak olan stadyuma girmek için çareler aramaktadır. Bulduğu çare ve başına gelenler İran toplumunda kadının yerini teşhir eder. Filmin asıl amacı budur. Futbol tutkusu da çok iyi fon olur.

4- “O Ano em Que Meus Pais Sairam de Ferias/Annemler Tatilde”, Cao Hamburger, 2006.

Bir numaraya giderek yaklaşıyoruz ve heyecan dorukta. Tabi bu yazıyı buraya kadar okuyan Gorki Hayırsever, Fırat Eren Kaplan (bebek yüzünden okuyamayabilir) ve Metin Çulhaoğlu dışında biriyseniz sizi tebrik ederim. Zaten bu yazıyı arşiv amaçlı yazıyorum daha çok. Brezilyalı yönetmen Cao Hamburger’in (yanlış okumadınız) bu filmi futbol ve sinema tutkunu arkadaşlarla izlenebilecek filmlere iyi bir örnek olabilir. Aslında politik bir film. 70’ler Brezilya’sındayız. Faşist cunta yönetimi iş başında. 1970 Dünya Kupası oynanıyor. Anne ve babası cuntacılarca aranan bir çocuk dedesinin yanına gitmek zorunda kalır. Çocuğun futbol tutkusu ve etrafındaki olayları anlamlandırma çabası beraber veriliyor. Mükemmel bir film. Bu filmi ayrı bir yazıda ele almalıyım ve tekrar izlemeliyim.

3- “Looking For Eric/Hayata Çalım At”, Ken Loach, 2009.

Yine çok kötü bir film adı çevirisi olmuş. Ken Loach (Looç FEK) sinemasına aşinaysanız ve seviyorsanız üstüne üstlük de bir futbolseverseniz bu film tam size göre. Eric Cantona’yı “Top 10 Şerefsiz Futbolcu” listeme almıştım. Cantona’nın “felsefesine” inanmıyorum ama filmde bu, bayağı varmış gibi bir hava var. Çok iyi bir film.

2- “Fever Pitch/Aşk Kupası”, Bobby Farrely, Peter Farrely, 2005.

Arsenal’in 1988-89 sezonu efsodur. Bulabilirsem bu sezonla ilgili yazılmış çok iyi bir yazıyı yorum bölümünde paylaşacağım. 18 yıl sonra gelen bu şampiyonlukla ilgili bir film çekilmemesi düşünülemezdi. Hem çok iyi bir aşk filmi hem de çok iyi bir futbol filmi. Bir ilişkinin arefesinde olan (ne komik tabir!) Ben’in hayatında aslında Arsenal’in paha biçilemez bir değeri vardır. İlişkinin diğer öznesi bunu kavramakta pek başarılı olamaz ama işte o son maça doğru her şey zirveye varıyor gibidir. Tekrar izlemeliyim ve ayrı bir yazı olarak hem filmi hem de sezonu ele almalıyım.

1-“The Damn United/Lanet Takım”, Tom Hooper, 2009.

Brian Clough’u tanıyor muyuz? Peki Nothingham Forest takımını? Tarihteki en başarılı futbol takımıdır bana göre. Bunun arkasında Brian Clough adlı teknik direktör ve onun John Dewey takıntısı vardır. İşte bunu mükemmel bir şekilde işleyen bir film. Tarantino “Taxı Driver” için “Bir insanı ele alan en iyi film.” demiştir. Bu tanım üzerine bir Top 10 listesi hazırlansa, bu film listeye girmelidir diye düşünüyorum.

Bitti. Çok uzun oldu. Bu yazıyı altı kişinin beğeneceğini düşünüyorum ama arşivlik iyi iş çıkardığımı da düşünüyorum. Yazım yanlışlarını kontrol edemeyeceğim.

Haberleşiriz.

Bu yazı Futbol, Sinema, Uncategorized kategorisine gönderilmiş ve , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.